Şeb-i Aruz törenleri yapıldığında düşünüyorum; orkestra eşliğindeki bu tiyatro gösterisinden meraklı izleyiciler ne alabiliyorlar acaba?
Evet, Hz. Mevlâna aşk bahsinin dil edebiyatındaki mânâ sahnesinin eşsiz bir Allah Dostu… Ve tabii, «dostun dostu, velinin velisi hazreti Şems» bu aşk deryasının mânâ kaynağı… Aşk tiyatrosunun bu iki dev oyuncusu ise biliyoruz ki sema hadisesinin ana çıkış noktası.
Manevi noktada derya olan bir sultan Haluk Nurbaki aynen şöyle söyler; «Şems gelmeden sema başlamaz!» Eyvallah diyerek naçizane fikir telakkisi ile düşünüyor ve gözlemliyorum şimdi.

İzlemek ve hissetmek arasında benzersiz, kapatılamaz bir uçurum vardır. Biz insanlar çok iyi biliriz (arzu edersek analiz de edebiliriz) eliniz yanmadan, eli yanan birini anlayamazsınız! Anladım derseniz kesinlikle yalan! Çünkü işin içinde beşerî acı, hissiyat yönünü keşfetmemişsiniz demektir. İşte o «anladım» keşfiniz görsel, aciz bir keşiftir.
Mevlâna Hazretleri sema hadisesine başladığında (detaya girmiyorum) diyebiliriz ki; aşk duygusu, yüreğinin yangısı, sevgilisine kavuşma arzusu onu bu fiziksel sonuca ulaştırmıştır. Olabilir… Sonrasında da tüm sema töreninin figür anlamlarını okuyabilirsiniz, bilgi sahibi olabilirsiniz. İşte izlemek noktasına buradan gireceğiz.
Şeb-i Aruz törenlerinde sema gösterisi izleyenlere diyeceğim şudur; o izlediğiniz sema töreni özünde bir aşk hadisesini barındırmaktadır! Neden sadece izlemek ile yetinmektesiniz? Aşk gerçeğini arama yoluna giriyor musunuz? «Çok büyük huşu buldum, süper bir olay» yalanları ile ancak kendinizi kandırırsınız! Belki, nefs meşgalelerinize ufak bir heyecan katarsınız ama gerçek şu ki; hiçbir şey anlayamazsınız… Bilmediğiniz dilde tiyatro seyretmek gibi… Ve ayrıca o törenlere Şems geliyor mu, gelmiyor mu? İyice bir telakki etmek lazım… Yani sormak lazım el vurana «Şems geldi mi?» diye. Yok, gelmedi ise “bu yapılan nedir?” diye de ayrıca düşünmek lazım değil mi?
Felsefe yapmak (soyut düşüncelerle sebep sonuç araştırmak) ile farklılık göstermek hastalığında büyük bir zümre vardır… Sözüm ona entelektüel sosyete (?) hissiz, duygusuz hali ile “Hz. Mevlâna’yı döndüren duygu, his nedir… Nasıl tadılır?” diyemezken; soyut fikriyat ile dönemeyen Aristo ile Hz. Mevlâna’yı büyük düşünür diye ifade edebilir! Aman dikkat!
Bu yazı hakkında düşünceler