İmanın; bir yaşayış ve mükemmel insanlık ölçüsü olduğunu idrak etmeden müminlik iddiasında bulunanlara ithafen… Lâkin mihenk noktasına mühim bir not düşelim öncesinde, Dr. Haluk Nurbaki’den:
Günümüzde şeytan, nefisler perdesinde öylesine yaygın senaryolar üretiyor ki, yalan adeta hayatın bir parçası haline gelmiş. Ekonomiden politikaya, her türlü meslekte bir yalan fırtınası esiyor. Efendimizin üçüncü ismi olan El-Emin sırrı bütün toplumlarda kaybolmuştur. Bunun sonucunda unutulan sevginin yerini kin ve nefret almıştır… (Bkz. Kaynak Sayfa)
İslam ahlakının bireye kazandırdığı en büyük olgu yanlışa karşı, doğruluk ve hakikat üzere duruşsa; müminlik, bir Fahr-i Kâinat intizamının temsilciliğidir ve zerre zerre uygulayabilmek yolunda sürekli çaba sarf etmektir.
İman meselesi, öncelikle yapısı gereğince “Muhammed’ül Emin” sırrını üzerimizde taşımak haysiyetiyle başlar. Yani karakterinizde “mümin hiçbir koşulda aldatmaz!” ilahi yasası zuhur etmişse, zatınız için “İslam teşrif etmiş” demektir ve üzerinizde Fahr-i Kâinat intizamı gözetilebilir. Aksi halde, peygamberimizin bu yüksek insanlık meziyeti olan “doğruluk” vasfını sığdıramayacağımız sadrımızda, imanın varlığını iddia edemeyiz.
Yalan, her türüyle kişiyi “münafıklık” kapısına çıkarır; yani, bir bakıma “doğruluk” İslam’a giriştir.
Peki, Herkes Doğru Mu Konuşuyor?
Bundan bize ne? “Mümin günah işlemiş olabilir fakat yalan söyleyemez” emriyle ne buyurdu acaba bizlere ki, Efendimizi anlamaya “gayret göstermeyerek” neye, kime… Hangi yalın ayaklıya göre insaniyet ölçüsü alalım!? İslamiyet’i sadece “ibadet dini” zannetmek budalalığını ve zannın kaynağı putperestlik zihniyetini milletin sadrından söküp atmadıkça, yalanı “beyaz, kırmızı, mor, yeşil” vasıflarıyla hafifletmek rezilliğine düçar, sevabı – günahı sayıyla tartmaya devam ederiz… Artık yersen.
Yüce Allah, Efendimizi gönlümüzde idrak etmek ve Ehlibeyti’nin “gerçek yaşam aksiyonu” olarak İslamiyet’i bize tanıtan davasında bir karınca olabilmek nispetinde “ben imanlıyım ama…” diyemezsiniz.
Günahın hesabı Yüce Allah’la aranızdaki bir mesabe iken; yalan “günah dairesine girmeyen” bir mümin ayracıdır!
Müminler olarak bu yalan bahsini derhal yaşamımızdan çıkartmalıyız… İşimizden, evimizden, aşımızdan… Derhal! Yoksa öncelikle kendimize, sonrasında Yüce Allah ve Resulünün karşısında “tescilli münafıklıklar” olarak değerlendirilmek durumuna kalırız, cennete gideceğiz (!) zannederken.
Müminseniz… Yalan konuşamazsınız, bunu kafanıza kazıyın!
Bu yazı hakkında düşünceler