Dr. Haluk Nurbaki… Kendisini beşeri âlemde görmek tarafıma nasip olmadı ancak O’nu sevebilmek nimetine eriştim, düşüncesindeyim. Derken, birileri çıkıp: “senin sevişin eksik, benim ki fazla” mesabesinde eleştirilere lüzum görebilir lâkin benimki kabımca bir hâl işte. Olduğu, olabildiği kadar…
Seveni çoktur, “Hocam” diyorum… Haluk Nurbaki’nin… Nasıl olmasın? İlim adamı, Kanser Uzmanı, Milletvekili, Mutasavvıf… Ömrü boyunca dava üzere bir yaşam sürmüş ve vasiyetiyle kabir taşına dahi yazdırdığı gibi: Allah Düşmanına Düşman; Ehli Beyt’e Köle… 20 sene evvel bugün, gönüllere intikal eden “Büyük Allah Adamı, Allah Dostu” Haluk Nurbaki’yi yâd etmek üzere hadsizce bu yazıyı kaleme alıyorum…
Anlamak… Biz insanlar için yaşamın temel dinamiğidir. Oysa diyalog mesabesinde aynı dili konuşabiliyor olmamıza rağmen anlaşmak ne kadar mümkün oluyor? İşte bu açıdan ele alınca, Haluk Nurbaki’yi ne kadar anlayabilir olmakla, anlayabilmiş olmanın farklılıklarını konuşabiliyoruz, dostlar arasında.
Oysa… Hepimiz bir başka tanımışız Haluk Nurbaki’yi, anlıyorum ki. Bir başka görüş yakalamış ve O’nun gönül deryasındaki muazzam aşk sırrının deveranına yakalanmış olmaya şükrediyorum.
İnsan, yaşamı süresince çokça insan tanıyabilir… Ama böyle bir insanı görebilir mi bilinmez?
Ben gözümle görmedim Haluk Nurbaki’yi… Şöyle yerdi, şöyle otururdu, diyemem kimseye… Ve bir o kadar gözümle tanımadım Haluk Nurbaki’yi… Herkes gibi “bence” tanıdım… Sevdim…
Ve her daim şükrediyorum, Yüce Allah’a ki, bana, “Efendimizin (sav.) sevgisine yol almayı ve ehlibeyt davasının insanın sadrında olacağını” gönüllere emredercesine anlatan Hocam Haluk Nurbaki’yi bence dahi olsa bir ölçüde anlamış olamayı nasip ettiği için hamd olsun.
Sizler içinse bu noktada değinmeden edemeyeceğim husus: Haluk Nurbaki’yi anlamak ve şahsı manevisini kendi uhdesinde kavrayabilmek adına “yine kendisine başvurmanın” imkânını sunan Nurbaki Mektebi sitesini ziyaret etmenizdir.
Bu yazı hakkında düşünceler