İslam Dünyasının mutasavvıf gerçeğini açığa çıkaran en temel eserden bahsetmek niyetindeyim… Fusûsu’l-Hikem’den. Gerek yazımı, gerek üslubu asırlardı tartışma konusu olan bu eserin, özellikle yeni ilgililerinin muhakkak okuması gerekmektedir.
İman bahsini dile aldığımızda bir çok hikmetleri ardı sıra bırakıp “akıl temelli” yahut izah edilemez noktalara gelince “mucize” limanında izahatlar ile yol almaya çalışan bir açmaza girer, diyaloglar. Aslında inanmak (iman etmek oluyor bu) hissi ve manevi bir olgudur.
İnancı, insan ötesi kılan bir kavrama oturtmak gerekiyor, bana göre din bahsinde. Çünkü insanın her hangi bir şeye dahi inanması (yahut bağlılık duyması) baştan sona bir mucizedir! İnsan inanmaya kodlanmış olmakla beraber; inancı beşerî kaidelere indirgemek açmazıyla süregelmiştir tarih boyunca.
Akıl açmazına girince, gönül yolunu bulmak başka bir mucize gerektirir… Kaldı ki bu: kişisel gelişim ile değil; gönül şebekesine kablo bağlamakla mümkün olabilecektir.
Bu noktada Şeyh’ül Ekber yani Muhyiddin İbn’ül Arabî tam bir kaşif ve mihmandar olmuştur mutasavvıflara.
Sultanın Ataç Yayınlarından yayınlanan “Fusûsu’l-Hikem” [Hikmetlerin Özü] kitabının çevirisini M. Nuri Gençosman çevirisiyle inceleyince, idrak labirentinin keskin dönüşlerinde akıl tutulması yaşayacağınızı belirtmek isterim. “Hayal mi, gerçek mi?” muammasına düşecek, tasavvuf (yani imanın yorum sanatı) kısmında kendinizi ciddi olarak zorlayacaksınız.
Ben de önden küçük bir zorlama yapmak için en kritik noktayı, başlangıç sayfasını paylaştım… Gerisi arzunuza kalmış. İyi okumalar dilerim.
Bu yazı hakkında düşünceler