Çok enteresan bir ülke olduk, yazılı ve görsel basına baktığınızda sanırsınız iki farklı ülkede aynı anda yaşıyorsunuz. Bir tarafta müreffeh bir ülke diğer tarafta ise istikrarsız, ekonomik kriz içerisinde bir ülke.
İnsanlar resmi verilere inanmakta zorlanıyor; enflasyon ve işsizlik, kapanan iş yeri sayısı vs. Bir de raporlama teknikleri nedense zaman zaman değişiyor?
Esnaf ve çiftçi mağdur durumdayken, banka kredilerini, sgk primlerini ödeyemiyor ve sosyal devletimiz hemen “icrayı yolluyor.”
Muhtarlıklar haciz, vergi borcu gibi mahkeme celpleriyle dolu, vatandaş postacıdan saklanıyor.
Tarım ve hayvancılıkta ciddi sıkıntılar var, kendi kendine yeten ülkem şimdi her şeyi ithal ediyor.
Çiftçinin traktörüne, tarlasına, hayvanına haciz geliyor. Bu millete reva mı bu?
Esnaf desen çok ciddi ekonomik dar boğazda kan ağlıyor, sosyal devlet yaralara merhem olamıyor, bazı belediyeler zorda kalan esnafa yardım etmeye çalışıyor ama elleri kolları bağlanıyor.
Halk ekmek büfelerini bile kapatmaya çalışıyorlar.
YİD sistemiyle yaptırılan oto yollar, köprüler, hava alanları, şehir hastaneleri… Öde öde bitmiyor.
Peki bu kadar dert varken “Ayda” ne işimiz var, kanal İstanbul’la ne işimiz var?
***
Bu Corona tedbirlerine takılmadan geçemiyorum.
İktidar partisi kongrelerine iftiharla devam ediyor, kapalı salonları tıka basa dolduruyor ve canlı yayınla halkın gözüne sokuluyor.
Gerekli tüm tedbirler alındı diyorlar ama görünen öyle değil.
“Sen kongrelerini yap, 65 yaş ve üstüne evinde otur” diyorsun, bu nasıl bir çelişki?
Bir tarafta,
İzmir Sağlık İş Sendikası Başkanı basın açıklaması yaparken “sosyal mesafeye uymadı” diye ceza kesiliyor, öte yanda iktidar partisinin kongreleri… Pandemi filan hikaye!
Ankara da ki kongre ise tam bir trajedi! 16 şehit verilmiş ama herhangi bir üzüntü alameti yok!
Müzik ve coşku tavan yapıyor.
Bu mu adalet bu mu hakkaniyet?
Spot foto: Pexel
Bu yazı hakkında düşünceler